Ağustos 19, 2011

Sıçmak

Geceden devletin mastürbasyonunu koynuna almış olan ben nasıl sağlıklı bir güne başlayacaktım…
Başlayamadım netekim; sabah beni büyük tuvalete asla izin vermeyen helamız karşıladı. Dün geceden fazla kaçırılmış yemeğin bağırsaklarımdaki sabırsızlığıyla kendimi sabahın 11’inde Diyarbakır sokaklarında tuvalet ararken buldum. Pek de bir kriterim yoktu aslında şöyle içerdeyken 10 dakika boyunca rahatsız edilmeyeceğim bir yer yeterliydi. Boş gezenlerin buluşma noktası sanat sokağı imdadıma yetişti hemen. Tigris Cafe’nin serin ve tertemiz tuvaleti güne huzurla başlayabilmek için yeterliydi. Oruç kaçkını olan ben sabahın köründe kaçak çay içmeden eve dönemezdim. Hem adamların mekanına ettik o kadar bir çaylarını içmeden gitmek olmazdı.
Aslında Diyarbakır da benden farklı uyanmamıştı güne. Yüce devletimizin dev ölüm makineleri Amed semalarını yırtıyordu. Tum bunlar bir yenisi yapılana kadar vatanı sağ bırakmaya dönüktü anlaşılan. Her neyse kulakta jet sesleri, içimde, içimi boşaltmanın dayanılmaz hafifliği eve dönüyordum. Gökyüzündekini de bağırsaklarımdan ayrı düşünmek olmazdı onlar boş dağa taşa yaptılar yapacaklarını bense serin cafe tuvaletine.
Günün geriye kalanı rutindi aslında, oruç tutmadığını söyleyemeyen ben evden bir bahaneyle kendimi dönercilere, kebapçılara atmayı başarmıştım, iftardan sonra geleceğim taahhüdünü vererek. İlk durak Hostam dönerdi. Xeyro ile dönerlerimizi yerken konu ister istemez bağırsak enfeksiyonuna geldi, arkadan dönerci hemen atladı: “abi hala bombalıyolarmış valla….”
Dönerciden sonra sırasıyla Dağkapı ciğercisine ve Hasanpaşa hanına gittik. Tam birinden diğerine  geçerken gölgede oturan boyacıdan çok garip 3 kelime duydum. Melodileştirmiş söyleniyordu kendine. O da bu enfeksiyondan kıllanmış anlaşılan. Her neyse iftar vakti geçti ben de eve geri dönebildim. Şimdi bunları yazarken  yeniden başladı gökyüzü, sanat sokağı beni geri alır mı ki?


Yazar: Uyanık gundimsi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder